yazılarım etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
yazılarım etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Temmuz 2013 Cuma

Cehennemin İçindeki Cennet




Bir insana pekçok şey yapılabilir...Sahip olduğu herşeyi elinden alabilir,kaçırabilir,hapsedebilir,öldürebilirler...Ama naparlarsa yapsınlar,tek bir şeye ilişemezler:kafasının içindeki sadece kendisine ait o özel dünyaya...



Ve kişi,hayatı cehennem azabına dönmüş de olsa,kafasının içinde cenneti yaşayabilir...Herşeyden,herkesten kaçıp oraya sığınabilir...Tümüyle kendi hükümranlığını kurabilir...Mutlak özgür olduğu tek yer orasıdır,o özgürlüğü dibine kadar yaşayabilir...Ve tüm bunlar kesinlikle kişinin kendi elindedir...

4 Temmuz 2013 Perşembe

90'ların Video Oyunları




Çocukluğumun kasetli,tvye bağlanan atari oyunlu günleri...Ne güzel günlerdi onlar be...Contra'yı baştan sona bitirip sondaki jenerik akışını büyük bir gururla izlemek,mario'da oyunu bitirip de "prenses başka bir kalede"yazısıyla karşılaşınca bu sefer belki başka birşey olur diye bir heves oyuna yeniden başlamak,bomberman,tank,soccer,road fighter,mortal combat,street fighter...Street fighter da "aduket"(!) yapınca çok mutlu olmak...daha neler neler...Şimdiki bol teknolojik,bol efektli 3D oyunların hiçbiri o tadı veremiyor,veremeyecek 80ler kuşağına malesef...

3 Temmuz 2013 Çarşamba

Ya Çıkarsa?








İnsanların doğru insanı bulup evlenip bir ömür "gerçekten çok mutlu" olması;piyangoda büyük ikramiyenin çıkması kadar zor belki de...Ama nikah salonları aylar sonrasına gün veriyor,insanlar ardı arkasına en pembe hayallerle evlenmeye devam ediyor.Peki neden bu çelişki o halde?Basit...Piyango bileti alma sebebinin aynısı:

"Ya çıkarsa?"

2 Temmuz 2013 Salı

Niye Bu Kadar Zor?





Çok farklı hayat görüşlerine,yaşam biçimlerine sahip olsak da karşılıklı hoşgörü içinde birlikte yaşamak neden bu kadar zor? Ya da bunu biz Türk insanı neden bu kadar zor bir hale getiriyoruz? Bir yanda biri özgürce plajda bikinisini giyip güneşlenirken bir diğeri sokakta rahatça eşarbıyla pardösüsüyle neden dolaşamasın ve bu ikisi birbiriyle neden arkadaş olamasın ki?Ya da bir tarafta isteyen bir gece klübüne gidip içki içip dansedebilirken dilediğince,bir diğeri camiye gidip ibadetini yapamasın?

Nedir bu kadar korktuğumuz?Bizi birarada tutan en temel değer "insanlık" değil mi?Nedir Türkiye'de bu karşı hayat görüşünü sindirme,yoketme anlayışı?Başa kim gelirse gelsin,kim iktidar olursa olsun değişmeyen en temel anlayış...Biz her ne kadar hep demokratiklikten dem vursak da,kafalar "demokrat" olmaktan o kadar uzak ki...

Çok farklı hayat görüşlerinin,hayat tarzlarının içiçe geçip güzel bir mozaik oluşturduğu bir Türkiye hayal ediyorum...İktidarların karşılıklı hep birşeylerin "rövanşını" almadığı,diğer tarafın başa gelmesinden korkmadığı,"gerçekten" tüm hayat tarzlarının güvencede olduğu,kamplara ayrışmamış bir Türkiye...Bu bir ütopya mı?Sadece bir hayal mi?Bilmiyorum...Ama ne demiş ünlü şair Yahya Kemal:"İnsan bu alemde hayal ettiği müddetçe yaşar..." Ve bazen de gün gelir en olmaz denilen hayaller gerçekleşiverir...

1 Temmuz 2013 Pazartesi

Edebiyat,Sen Ne Güzel Şeysin!




Edebiyat,sen ne güzel şeysin ya! Herşeyden,herkeslerden kaçıp sığındığım korunaklı limanımsın...En nefes alamadığımı hissettiğim anlarda,birkaç satırda bambaşka hayatlara,bambaşka dünyalara kaçıp yeniden doğmuş gibi hissettirensin...
Ve kitaplarım! Aşklarım! Sizlersiz bir hayatı düşünemiyorum bile...Sadece okumak değil,karşınıza geçip sizleri izlemek bile huzur veriyor bana...İyi ki varsınız! 

Tüketim Toplumu-Tüketim Çağı



Tüketim toplumuyuz,bu çok açık.Sınırsızca,umarsızca,büyük bir açlıkla tüketiyoruz herşeyi...Üretmeden tüketmek istiyoruz hep çılgıncasına...Vermeden almak istiyoruz her durumda,herbirimizde içten içe bir "hep bana,hep bana" düşüncesi...Aşkları tüketiyoruz iki günde,ilişkileri dibine kadar hemen yaşamak istiyor ve içini boşaltıveriyoruz bir anlamda...İnsanları tüketiyoruz,aman canım o olmazsa bu olur,bu olmazsa şu olur,değil mi yaaa,en önemli benim,bana birşey olmasın...Herkesi çıkarımıza göre kullanıp sonra atıveriyoruz bir köşeye...Sonra da diyoruz ki "Adam sende,napalım yani,zaman böyle bir zaman,oyunu kuralına göre oynayacaksın..." Vefa dediğin,zaten çok uzun bir zamandır İstanbul'da bir semtin adı olmuş sadece...Oyuncaklarını düşünmeden hunharcasına kıran bir çocuk gibiyiz,sonra elimizde oynayabilecek birşey bile kalmıyor...Zamanı tüketiyoruz yaşadığımızı hissedemeden,bu kapitalist düzende sisteme çalışarak kendimizi tüketiyoruz...Tüketiyoruz da tüketiyoruz......

Ama aslında hiç farketmiyoruz ne yazık ki; asıl ve en çok;özümüzü,kendimizi,ruhumuzu tüketiyoruz...Ve nihayetinde bir gün, tükenmiş ve bitmiş bir şekilde bir köşede kalakalıyoruz öylece...

Not:Fotoğraf temelinde yozlaşmış 20. YY. tüketim toplumunu ve bunun içsel çelişkilerini anlatan Chuck Palahniuk'un kitabından uyarlama "Fight Club"filminden  alıntıdır.Ve harika filmdir,kesinlikle tavsiye edilir:)

3 Nisan 2013 Çarşamba

Anneler ve Oğulları




Anneler,erkek çocuklarını egolarını şişirerek "aslan oğlum,paşam benim,herşey sana feda" diye diye el üstünde tutarak yetiştirdikleri özenin az bir kısmını kız çocuklarına da gösterselerdi;bugün eşleri tarafından dövülen ve gıkını çıkaramayan,kendine güveni olmayan,kendini sadece eşi ve çocuğu üzerinden ifade eden kadınların sayısı çok daha az olur,daha karakterli kadınlar yetişir;dünya da daha yaşanılır bir yer olurdu....


Herşey önce ailede en başta da annede başlıyor...

Yüzeyselsen Mutlusun







Yüzeyselsen mutlusun..."Bana dokunmayan yılan bin yaşasın" diyebiliyorsan mutlusun...Hayattan beklentilerin iyi para getiren bir iş,iyi bir eş ve çocuktan ibaretse mutlusun...Üzücü,içe dokunan bir haber izleyip/okuyup azıcık hüzünlendikten sonra 1 dk içerisinde eski neşeli haline kolayca dönüp o haberi de unutabiliyorsan tümüyle,mutlusun...Dünyadan geçip giderken bir iz bırakabilmek umurunda değilse,mutlusun....Hiçbirşeyi sorgulamıyor,okumuyor hatta günlük işler harici beynini kullanmıyorsan mutlusun...Hatta hayatında herşeyin istediğin gibi olabilmesi için önüne çıkan herşeyi hiç düşünmeden bencilce ezip geçebilecek bir yapın varsa,senden mutlusu yok bu dünyada.....

1 Kasım 2012 Perşembe

.............................

 
Çok mu bunaldın?Herşey üstüne üstüne mi geliyor?Yaşamaktan mı bezdin?Dibe vurmuş durumda mısın?

O zaman şöyle düşün...

İntihar edemezsin,istersen bir sor kendine,yapamayacağını biliyorsun en içte derinlerde bir yerlerde...Değil mi?

Ee o zaman?Sana verilmiş ömür ne kadarsa bunu yaşayacaksın,kaçarı yok.Hayat devam ediyor ve herşeye rağmen devam edecek...

Madem bu hayatı öyle ya da böyle yaşayaca
ksın,o halde mutsuz,bitmiş-tükenmiş,kendini salmış bir hayat yaşamaktansa kendini zorlayıp mutluymuş rolü yapabilirsin.Dışarı çıkabilir,arkadaşlarınla vakit geçirebilir,ilgini çeken etkinliklere katılabilirsin.Her halükarda mutsuzsan evde pijamalarla saç-baş dağınık saatlerce yataktan çıkmayıp vaktini geçireceğine;şık şıkırdım giyinip dışarıda arkadaşlarınla sinemada ya da canlı müzik dinleyebileceğin bir yerde zamanını geçir.Madem ki hiç bir şey farketmiyor,öyle ya da böyle...Yüzüne de maske gibi de olsa bir gülümseme yerleştir...

Kesinlikle farkı göreceksin!

25 Mayıs 2012 Cuma

Tuhaf Sorular Number 1


Düşündüren Tuhaf Sorular No:1---

Hurmaya bayıldığı için Ramazanları seven,Hacca gidenlere özel olarak Medine hurması sipariş eden bir ateist var mıdır ki?

21 Kasım 2011 Pazartesi

Benim Gözümden Film Klişeleri

Amerikalılar değişik insanlar vesselam. Film izlemeyi sevdiğim için bugüne kadar pek çok Hollywood menşeli aksiyon filmi izlemişliğim vardır.Mesela bu filmlerde uzun yola giden tır şoförleri nedense izbandut gibi,kolları dövmeli,kaslı vücudunu vurgulayan beyaz atletleri,karizmatik ancak tekinsiz kişilikleri ile bizim kafamızdaki "tır şoförü" imajından oldukça farklıdır.Nerede bizim bıyıklı,orta boy,daha halim selim 3 çocuklu aile babası tipindeki kamyon şoförlerimiz.Onlar da atlet giyer giymesine ancak "Hollywood yapımı abilerinin" yanında epeyce sönük kalırlar:)


Ayrıca gene dikkatimi çekmiştir,Amerikan filmlerinde çölde giden üstü açık araba sahnelerine çok fazla yer verilmiştir,genellikle içinde birkaç adet fırlama genç bulunur,birisi ayakta,yüzünü rüzgara vermiş,”wuhuuuu” diye bağırmakta,diğerleri gülüşüp şakalaşarak bira içmekte,fonda ise sıkı bir "rock" müzik...Değişmez sahnelerden biridir.





Bir de,korku filmlerinde hiç girilmeyecek yerlere cesaretle dalan tiplemeler vardır,biliriz ki kıyıdan köşeden az sonra eli baltalı bir katil çıkacak ve mutlaka ölecek,nedense hiçbiri de "ben buraya girmeyeceğim,burası ürkütücü" demezler,oysa ki hiç mi korku filmi izlemişliğin yoktur kardeşim,birkaç tane izlemiş olsaydın mutlaka aynı durumdaki herkesin "feci bir sonla" karşılaştığını bilirdin:))



Ayrıca katil hiçbir zaman ilk kurşunla ya da bıçak,balta,kazma..vs. darbesi ile ölmez,yanındaki yaralanmış arkadaşına iyi olup olmadığını sormakla meşgul olan kahramanımızın-önce katilin işinin bitmiş olduğundan emin ol değil mi ya-  arkasından üzerinden kanlar akarak aniden belirir,ya kahramanımızı biraz daha uğraştırır ya da onun "işini bitirir":))


Bir de fark ettiyseniz katil hiç kurbanın peşinden koşmaz ama gene de mutlaka yetişir:)





Eğer bir şehir bazı yaratıklar ya da doğal afetler…vb. şeyler tarafından tehdit altındaysa,nedense belediye başkanı ya da bürokratik şahsiyetler konunun "kaza" ya da başka bir şey olduğunda ısrar ederler ve o sıra bir festival ya da kasaba çapında bir etkinlikle uğraştıkları için konuyu "hasıraltı" etmeye çalışırlar ve kahramanımız da bu durumun ciddiyetini onlara kanıtlamakla uğraşmaktadır(bknz:Jaws filmleri)


Bunlar benim film izlerken not ettiğim ve dikkatimi çeken bazı klişeler. Devamı da geldiği taktirde onları ayrı bir postta yayınlarım.

16 Ekim 2011 Pazar

İhtiyarın Torbası...



Akşamüstü...Güneş çoktan terketmiş semayı..Ve şehrin tek tük insanların geçtiği ara sokaklarının birinde,ihtiyar bir adam boşalttığı işporta tezgahının üstünü örtmekle meşgul...
Hareketleri yavaş,dudağının ucunda küçücük kalmış sigarası,boş gözlerle dumanını üflüyor gitgide kararan gökyüzüne karşı...
Gün bitmiş,kazandığı cebinin en dibindeki şıkırdayan bozuk paralarla birkaç buruşuk kirli kağıt paradan ibaret..
Tezgahtan toplananlar büyük siyah bir poşetin içine konmuş,adam poşeti vuruyor sırtına,istikamet ev,ağzında sigaranın verdiği acı tat..
İşte bütün hepsi bu...Torbada günden geri kalanlar,yüzünde hazin bir gülümseme oluşturan bir günlük hasılat..
Yorgun bir ihtiyar,ki bildiği sabretmek,çalışmak ve kanaat,
Onun yorgun göz bebeklerinde sıkışıp kalmış koca bir hayat…

6 Eylül 2011 Salı

Nerede O Eski Aşklar?




Kandırıyor tüm o filmler bizi...
Tüm o romantik kitaplar...
Ne öyle aşklar var artık,
Ne de öyle erkek ve kadınlar...


-Bir zamanlar yazmış olduğum minicik bir şiir-

 
HAYALLER OLMADAN BİZ NEYİZ Kİ? - Blogger Templates, - by Templates para novo blogger Displayed on lasik Singapore eye clinic.